Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu Üyelerinin Vergi Borçlarından Sorumluluğu
- Av. Celal Ferit DEMİRKIRAN

- 11 Eyl
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 28 Eki

Danıştay Kararları Işığında Kusur, Temsil Yetkisi ve Tahsil Sınırları
Anonim şirket, ticaret hayatında yatırımcıların kişisel malvarlıklarını koruma amacıyla oluşturduğu en güçlü tüzel yapılardan biridir. Pay sahipleri, kural olarak koydukları sermaye payı kadar sorumludur. Ancak bu sınırlı sorumluluk ilkesi, kamu alacakları bakımından mutlak değildir.
Kamu alacağının tahsil edilememesi hâlinde, devletin başvurduğu ikinci basamak, şirketin “kanuni temsilcileridir.” Bu kişiler çoğu durumda, anonim şirketlerde yönetim kurulu üyeleridir. Fakat bu sorumluluk, mutlak bir borç değil; kusur, görev dönemi ve tahsil şartına bağlı olarak doğan sınırlı bir sorumluluktur.
Türk vergi hukukunda bu mekanizmanın dayanakları Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 10. maddesi ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un (AATUHK) mükerrer 35. maddesidir. Danıştay’ın özellikle son yıllarda verdiği kararlar, bu iki hükmün nasıl uygulanacağını net biçimde ortaya koymuş; kanuni temsilcilerin hangi durumlarda şahsi malvarlıklarıyla sorumlu tutulabileceğini açıklığa kavuşturmuştur.
1. Kusura Dayalı Sorumluluk: Kanuni Temsilcinin Kişisel Kusuru Şartı
VUK’un 10. maddesi, tüzel kişilerin vergiye ilişkin ödevlerini kanuni temsilcilerinin yerine getireceğini belirtir. Bu ödevlerin ihlali hâlinde, tüzel kişiden alınamayan vergiler temsilciden tahsil edilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu sorumluluğun kusura dayalı olduğudur.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 21.10.2020 tarihli kararında (E.2019/626, K.2020/1070) bu husus açıkça belirtilmiştir:
“213 sayılı Kanun’un 10. maddesinde, kanuni temsilciler için kabul edilen sorumluluk, kusura dayalı sorumluluktur. Buradaki kusur, vergilendirmeye ilişkin ödevlerin ihlal edilmesidir.”
Yani kanuni temsilci, yalnızca kendi kusuruyla vergisel ödevlerin yerine getirilmemesine neden olmuşsa sorumlu tutulabilir.Eğer temsilci gerekli özeni göstermiş, beyannameyi süresinde vermiş, şirketin borcunu ödemek için gerekli girişimleri yapmış ama borç, örneğin ekonomik kriz, iflas veya üçüncü kişilerin eylemleri nedeniyle ödenememişse, bu durumda devlet doğrudan temsilciye gidemez.
Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu da (11.12.2018, E.2013/1, K.2018/1) aynı doğrultuda şu tespiti yapmıştır:
“Kanuni temsilcilerin vergiye ilişkin ödevlerin yerine getirilmemesinde kusurlu olmadığını ispat ederek, yani kurtuluş beyyinesi göstererek sorumluluktan kurtulması olanağı tanınmıştır.”
Bu “kurtuluş beyyinesi” kavramı, uygulamada büyük önem taşır. Temsilci, kendi döneminde vergisel yükümlülüklerin yerine getirilmesi için gerekli dikkat ve özeni gösterdiğini belgeleyebilirse —örneğin yönetim kurulu kararları, banka dekontları, ödeme planları, vergi dairesi yazışmalarıyla— şahsi sorumluluktan tamamen kurtulabilir.Bu yönüyle kusur ilkesi, hem idareyi keyfi tahsil girişimlerinden korur hem de hukuk devletinin temel ilkesi olan mülkiyet hakkı güvencesini güçlendirir.
2. Tahsil Edilememe Şartı: Şirketten Tahsilin Fiilen veya Hukuken İmkânsız Hale Gelmesi
Kanuni temsilciye başvurulabilmesi için, kamu alacağının şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gerekir. Bu şart, Danıştay’ın birçok kararında üzerinde durduğu kilit noktadır.
Uzun yıllar boyunca vergi daireleri bu şartı katı yorumlamış; kanuni temsilciye gitmeden önce şirketin bütün malvarlığını haczetmeyi, hatta satış sürecini tamamlamayı zorunlu görmüştür. Ancak Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 2020 tarihli kararı bu anlayışı değiştirmiştir.
Kurul, aynı kararında şu değerlendirmeyi yapmıştır:
“Alacağın asıl borçludan tahsilinin fiilen veya hukuken imkânsız olduğunun objektif biçimde ortaya konulması hâlinde, cebri satış işlemlerinin tamamlanması beklenmeksizin kanuni temsilciye başvurulabilir.”
Bu ifade, uygulamada önemli bir denge kurmuştur. Artık idare, gerçek tahsil imkânsızlığını somut olarak gösterebildiği sürece, şeklen satış işlemini tamamlamak zorunda değildir.Örneğin, şirketin malvarlığı üzerinde başka vergi dairelerinin daha öncelikli hacizleri varsa ve bu hacizlerin tutarı, malvarlığının değerini aşıyorsa; bu durumda satış yapılsa bile devletin alacağını tahsil etmesi hukuken imkânsız hale gelir.Bu tespit, tahsil şartının oluştuğunu gösterir.
Ancak bu durum, idareye sınırsız bir takdir yetkisi tanımaz.Danıştay aynı zamanda, “alacağın gerçekten tahsil edilemediğinin belgelenmesi” gerektiğini, aksi hâlde yapılan işlemlerin hukuka aykırı olacağını vurgulamıştır.Yani her durumda önce şirketin malvarlığı araştırılmalı; tahsilin imkânsızlığı somut delillerle ortaya konulmalıdır.
3. Vade Tarihi Esası: Sorumluluğun Zaman Dilimi
Kanuni temsilcilerin en çok karşılaştığı sorunlardan biri, görevden ayrıldıktan sonra geçmiş dönem borçlarından sorumlu tutulmalarıdır.Bu konuda Danıştay 3. Dairesi’nin 22.11.2021 tarihli kararı (E.2018/2338, K.2021/5332) önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Olayda, yönetim kurulu başkanı 15 Mart 2001’de görevden ayrılmış, ancak vergi dairesi 2001 Mart dönemi KDV borcu için (vadesi 25 Nisan 2001) hakkında ödeme emri düzenlemiştir.Danıştay, bu işlemi iptal ederek şu ifadeyi kullanmıştır:
“İlgili dönemde yönetim kurulu üyesi dahi olmayan davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”
Bu karar, sorumluluk döneminin vergilendirme dönemiyle değil, verginin vade tarihiyle belirleneceğini açıkça ortaya koymuştur.Yani vergi borcunun doğduğu ayda görevde olmak yeterli değildir; önemli olan, borcun ödenmesi gereken tarihte temsil yetkisinin devam edip etmediğidir.
Bu yaklaşım, yönetim kurulu üyelerinin görevden ayrıldıktan sonra uzun süre sonra çıkan borçlar nedeniyle haksız yere takibe uğramalarının önüne geçmiştir.Böylece Danıştay, temsil yetkisinin zamansal sınırını da netleştirmiştir.
4. Limited ve Anonim Şirketlerde Sorumluluk Farkı
Kamu alacaklarının tahsilinde “öncelik sırası” tartışması özellikle limited şirketlerde gündeme gelir.Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 11.12.2018 tarihli kararı (E.2013/1, K.2018/1) bu konuda belirleyici olmuştur.
Kurul, limited şirketlerde ortakların sermaye payları oranında doğrudan sorumlu olduklarını, dolayısıyla idarenin önce kanuni temsilciye başvurmak zorunda olmadığını belirtmiştir:
“Limited şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilemeyen veya edilemeyeceği anlaşılan vergi borcunun takibinde, kanuni temsilci ile ortak arasında bir öncelik sıralaması bulunmamaktadır.”
Anonim şirketlerde ise durum farklıdır.Burada ortaklar, koydukları sermaye dışında hiçbir şekilde şahsen sorumlu değildir.Bu nedenle anonim şirketlerde kamu borçlarından şahsen sorumluluk yalnızca yönetim kurulu üyelerine, yani kanuni temsilcilere aittir.Bu fark, iki şirket türü arasındaki en belirgin hukuki ayrımı oluşturur.
Sonuç
Danıştay’ın içtihatları, anonim şirketlerde yönetim kurulu üyelerinin vergi borçlarından sorumluluğunu hem sınırlandırmış hem de netleştirmiştir. Bugün itibarıyla:
Kanuni temsilcinin sorumluluğu kusura dayanır; özen yükümlülüğünü yerine getiren temsilci şahsen sorumlu tutulamaz.
Şirketten tahsilin fiilen veya hukuken imkânsız hale gelmesi gerekir; keyfi değerlendirme yapılamaz.
Sorumluluk, vade tarihinde görevde bulunan temsilciye aittir.
Anonim şirket ortakları hiçbir şekilde şahsen sorumlu değildir.
Bu kararlar, hem devletin tahsilat gücünü hukuk sınırları içinde tutmuş, hem de ticaret hayatında yönetim organlarının sorumluluk dengesini korumuştur.Kamu alacağının tahsilinde adalet, yalnızca devletin alacağını elde etmesinde değil, kusuru olmayan kişilerin haksız yere borçlandırılmamasında da kendini gösterir.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu 2019/626 Esas ve 2020/1070 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 3. Daire Başkanlığı 2018/2338 Esas ve 2021/5332 Karar Sayılı İlamı
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu 2013/1 Esas ve 2018/1 Karar Sayılı İlamı
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Celal Ferit DEMİRKIRAN’a aittir. İçerikler, hak sahipliğinin geçerliliği için elektronik imzalı zaman damgası ile kaydedilmiştir. Sitemizdeki yazıların, izinsiz olarak başka platformlarda kopyalanması veya özetlenerek yayınlanması halinde yasal ve cezai işlemler uygulanacaktır.



